25 Ocak 2016 Pazartesi

ORHAN'A

hep merak etmişimdir  , şiirde kadının suya değen ayaklarını.
bir işçi kadının mı yoksa parmakları kırmızı ojeli bir yosmanın mıydı?
büyük ve çirkin olabilirler  , bana uma thurman'ın ayaklarını hatırlatan
ya da küçücük tombul ayaklar bir ev kızına ait.
Orhan bilirdi ama
merak bende kaldı  , ayaklar onda



dün gece kedimi aldım oturtum karşıma ve sordum var mı bir derdin diye.
kederim ve ben iyiyiz burada  , mutlu mutlu yaşıyoruz.
belki dedi olsa ve yitirsem birisini daha da mutlu olur kederim.
belki ben mutsuzluğu sevmeye başlıyorum
belki kaybetmeyi hissetmek kaybetmemekten iyidir , bilemiyorum.
ama kederim ve ben mutlu mutlu yaşıyorum.


üçgenleri severim ben . kilise çanını , yemek zili çanını , mısırdaki piramitleri
çan eğrisine göre sınav notu almayı , vitrius adamının bacaklarındaki üçgeni
pisagor'u , eşkenar üçgeni. eşitliği anlatır bana üçgenler , birbirine destek olmayı anlatır. biri olmadığı zaman yıkılırsın çünkü üçgende.  ama dörtgen öyle değildir. üst kenar hep rahat eder dörtgenlerde ve hep bir ezilen vardır. oysa üçgen adalettir. üçgenleri severim ben. çünkü hayat bir kadının bacak arasındaki üçgende başlar.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder